top of page

Almanya'nın En Yeşil Bölgesi: KARA ORMAN (No.3)

Yazı Dizisi: BİR ACEMİ YOLCU İLE 1 HAFTADA 3 ÜLKE

(c) Copyright Bir Acemi Yolcu / Kemal Levi, 2022

Kara Orman’da yoğun bir ilk günden sonra, ikinci günü daha rahat, zamanla yarışmadan, doğanın ve güzel havanın keyfini çıkararak geçirmek istedik. Sabah yine o harika Gengenbach manzarası ile uyanıp, kahvaltımızı edip, Kara Orman bölgesinin tarihi, kültürü, ekonomik faaliyetleri ve yaşam tarzının uygulamalı şekilde sergilendiği Kara Orman Açık Hava Müzesi (Vogtsbauernhof)’ne doğru yola koyulduk. Yol boyunca bize eşlik eden Gutach nehri ile 25 dakikalık bir yolculuktan sonra müzeye ulaştık. 23 Euro’luk aile biletini (2 yetişkin, 1 çocuk) alıp müzeye giriş yaptık.

Açık Hava Müzesi (Vogtsbauernhof)

Dediğim gibi burası açık hava müzesi, yani salon veya koridorlar yerine Kara Orman bölgesinin dört bir yanından farklı yapıda evlerin, çiftlik, ahır, hara, tarla, kilise ve atölyelerin otantik halleriyle sergilendiği genişçe bir alan. İlk yazımda anlattığım gibi Kara Orman 6000 km. karelik çok geniş bir bölge ve bu bölgenin her kesiminden farklı örnekler burada bulunmakta. Her bir evin hikayesi var. Burada kimler, ne zaman, nasıl yaşamışlar? Eşyaları, mobilyaları, giysileri, günlük yaşamlarına ait hemen hemen her detay orijinal halleriyle veya esasına sadık kalınarak teşhir edilmekte. Evler genel olarak çok büyük, odalar geniş ama tavanlar alçak, sadece çatı katları çok yüksek ve buraları daha çok erzak saklamak için kullanılmaktaymış. Kimi evlerin bodrum katlarında ahır veya haralar bulunmaktaymış, hatta buradaki hayvanların dışkıları evleri ısıtığı için özellikle temizlenmezmiş. Kışlar uzun ve sürekli karla kaplı olduğu için çatılar çok dik ve neredeyse binaların tamamını kaplamakta. İklim şartlarına göre çatı malzemeleri çeşitli, ancak evlerin tamamı ahşap. Kara Orman bölgesinde hayvancılık ve çiftçilik dışında, diğer yoğun bir ekonomik faaliyet de, doğal olarak, ahşap işleme ve yontmacılık ve tabi ki bölgenin geleneksel mesleği guguklu saat üretimi. Açık Hava müzesinde geçirdiğimiz 3 saat boyunca bu anlattıklarımdan bolca örnek görmek mümkün. Gözlemlediğim kadarıyla turistler genelde burada kısıtlı zaman geçirip, ayrılıyorlar; biz de öyle yaptık. Ancak yerel halk, erken saatlerde gelip müzeyi dolaşıp, belli saatlerde çocuklar ve yetişkinler için düzenlenmiş aktivitelere katılıp, yiyip, içip, canlı müzik dinleyip günün tamamını geçiriyorlar.


Kara Orman seyahatimizi planladığım sırada, harita karıştırırken, tesadüfen karşıma çıkan bir yere doğru rotamızı çeviriyoruz. Açıkçası çok az şey bilerek gittiğimiz bu küçük kasaba günün 2 güzel sürprizinden ilki. Uzunca bir vadinin ortasından uzanan yolu takip ederek, bahsettiğimiz yere varıyoruz. (Manzaranın güzelliğini anlatmam gerek yok sanırım. Kara Orman bölgesinin neredeyse tamamında yolculuk etmek pastoral bir şiiri canlı yaşamak gibi bir tecrübe.)


Schiltach

Burası Schiltach. Adını ortasından geçen akarsudan alan bu kasabada tarih adeta 16. yüzyılda durmuş. Bu küçük yerleşim, Schiltach akarsuyunun Kinzig nehrine bağlandığı noktada kurulmuş. Yaptığım kısa bir internet araştırması sonunda, buranın 13. Yüzyılda Zahringer adındaki derebey zamanında kurulduğunu, Ortaçağ savaşları sırasında sık sık el değiştirdiğini, 16. yüzyılda Württemberg Handenanlığı’na bağlandığını, aynı dönemde 3 büyük yangında ciddi hasar gördüğünü, tarihinde sadece 1634 yılında Otuz Yıl Savaşları sırasında saldırıya uğradığını, 18. yüzyıl sonlarında Hollandalıların evlerinin temellerini inşa etmek için yaşlı ve uzun ağaçlar toplamak için bölgeye akın ettiğini, bundan dolayı Schiltach ve çevresindeki yüksek ağaçlara “Hollandı (Dutchman)” dendiğini, 1833 yılında kasabanın iflas ettiğini, dolayısıyla burada yaşayan halkın evlerini terkettiğini, 1841 yılında kereste ve dokuma endüstrisinin buraya yatırım yapmasıyla kasabanın yeniden hayata döndüğünü öğrendim.

Schiltach

Schiltach’ta nereye dönüp baksanız aynı tarz ama farklı renk ve işlemeli, balkonları ve pencere önleri rengarenk çiçeklerle donatılmış, üç-dört katlı tarihi binalar karşınıza çıkıyor. Arnavut kaldırımı yolların arasından yürürken, bir çeşmeden akan suyun şırıltısı, eski kilisenin çanı, arada sırada açılıp kapanan tarihi kapıların sesi, bu sessiz, sakin, huzur dolu yere haraket katıyor. Bir Pazar günü ziyaret ettiğimiz bu kasabada, hayat nerdeyse durmuş durumdaydı. Tek tük geçen arabalar ve tertemiz akan sığ Schiltach nehrinde serinlemeye gelmiş bir kaç aile ve turistler dışında ortalıkta pek fazla kişi görmedik.

Cafe Bachbeck - Schiltach

Öğle saatiydi ve acıkmıştık. Haftasonu böyle küçük bir yerde çok fazla yemek yenecek yer alternatifi bulmak beklenmezdi zaten. Bir dondurmacı dışında, tek bulduğumuz açık yer Cafe Bachbeck adında, yine tarihi bir binanın giriş katında bulunan, menüsünde ağırlıkla turta ve kiş bulunan bir kafeydi. Buranın reklamını yapmadan geçemezdim, çünkü bir haftalık seyahatimiz boyunca yediğimiz en lezzetli yemekler ve tatlılar buradaydı. Kafeye girer girmez sizi karşılayan pastane bölümünde, özenle düzenlenmiş vitrinde bulunan turtalar “ye beni” der cinstendi. Arka tarafta bulunan teras, yaş ortalaması biraz yüksek daha çok kasabanın yerlisi insanlarla doluydu. Menüyü elimize alıp ne yiyeceğimize karar verirken, diğer masalara servis edilen tatlılar, dondurmalar, soğuk içeceklere de gözümüz kaymıyor değildi. Sonunda zevkimize göre kişlerimizi sipariş ettik. Yanında, bölgeye has biranın tadına da bakmadan olmazdı. Uzunca bir beklemeden sonra, gayet basit bir şekilde sunulan kişler geldi. Bu basit sunum belki gözü doyurmuyordu ama ilk lokmadan itibaren lezzeti ve dokusuyla size yemek yemenin nirvanasına ulaştırıyordu. Hem içindeki sebzelerin tadı, hem peynirli sosunun uyumu, hem de dışındaki çıtır çıtır ama ağızda eriyen hamurunun verdiği keyifi ancak onu yiyerek yaşayabilirsiniz. Bundan iyisi daha ne olabilir diye düşünürken, önce bir dilim turta alıp paylaşırız dediğimiz tatlılardan, her birimiz farklı turtadan birer dilim sipariş ederek yemeği tamamladık; Ama tatlıları anlatmadan da geçemeyeceğim. Menüler Almanca olduğu ve bizim Almanca bilgimiz maalesef kısıtlı olduğu için tatlımızı seçmek için girişteki pastane bölümüne kısa bir ziyarette bulunduk. Kara Orman bölgesinin meşhur likör ve vişneli Kara Orman Pastası’nı tatmayı düşünüyorduk ama diğer turtalar ve pastalar o kadar cazip görünüyorlardı ki en sonunda menşei Avusturya olan Sacher (çikolatalı pasta/turta) ile birlikte, çevrede bolca yetişen frenk üzümlü turtalardan sipariş ettik. Tek kelime ile “anlatılmaz yaşanır.” Eğer yolunuz Schiltach’a düşerse Café Bachbeck Konditorei’de yemek yemeden ayrılmayın, inanın, yolculuğunuz eksik kalır.


Nefis bir öğle yemeğini takiben kısa bir yürüyüş ve ayağımızı Schiltach nehrinin serin sularına sokup serinledikten sonra, günü tamamlayacağımız son yere gitmek üzere arabamıza biniyoruz. Kısa bir yolculuğun ardından, biraz da kendime fazla güvenip kaybolduktan sonra, arabamızı park edip, sağ salim Kara Orman’ın derinlikerine doğru, darca bir patikadan yürüyüşümüze başlıyoruz. Yanınıza doğa yürüyüşüne uygun ayakkabı almakta fayda var, keza standart spor ayakkabılar taş toprak karışımı yokuşlarda kaymanıza neden olabilir. Hansel ve Gretel masalını bilenleriniz vardır, işte o masalın geçtiği yer bu ormanlar. Sık yüksek ağaçaların arasından, yokuş yukarı uzanan patika giderek sizi daha serin, daha gölgelik, ağaçların daha sıklaştığı yerlere çıkarıyor. Yükseklere çıktıkça uçsuz bucaksız, sık ağaçlarla dolu yemyeşil tepelerin göründüğü manzara daha da güzelleşiyor. Ormanın her köşesinden, yosun tutmuş taşların arasından akan sular serinlik hissini arttırırken, buram buram toprak kokusu alıyorsunuz. Burada hava tertemiz. Derin nefesle ciğerlerinizi doldurmak sizi rahatlatıyor, yorgunluk hissinizi azaltıyor. Diyebilirsiniz ki, her orman öyle değil mi? Öyle ama, bu orman yürüyüşünün sonu sizi Almanya’nın en yüksekten akan şelalesi “Burgbach Şelalesi”ne çıkarıyor. Sık ağaçların arkasında saklı ve ancak yaklaşılınca fark edilen, 32 metre yükseklikten, granit bir tepeden aşağı akan bu şelaleye “doğal anıt” deniyor. Şelalenin hemen yakınındaki bankta uzanıp, dinlenmek ve bu eşsiz manzaranın keyfini çıkarmak, yorucu yolun sonunda sunulan bir ödül adeta.


Buraya yürürken gördüğüm ve çok hoşuma giden bir şey de, yorgunluk veya susuzluğu gidermek, ya da doğa içinde keyifli vakit geçirmek için düşünülmüş “öde – iç” bir bar. Ormanın içinde hiç beklemediğiniz bir yerde karşınıza çıkan bu küçük ahşap kulübenin içinde, kasalar içinde alkollü veya alkolsüz içkiler bulunuyor. İçkiler, içerisinden ormandan beslenen soğuk suyun bulunduğu bir yalağa yerleştirilmiş, böylece şişelerin soğuk kalması sağlanmış. Kulübenin hemen dışında fiyat listesi mecvut: Alkollü içecekler 2,5 Euro, alkolsüz içecekler 1,5 Euro. Tek yapmanız gereken kulübenin içinden aldığınız içeceğin parasını kulübeye asılı kumbaraya atmak ve içkinizin keyfine varmak. Biten şişeyi de kulübenin dışında bulunan boş kasanın içine bırakmak. Bir medeniyet dersi: Başında kimse yok, kontrol eden yok, boş şişeleri sağa sola bırakan yok, muhtemelen suistimal eden de yok.

Önce Schiltach, sonra Burgbach Şelalesi benim için günün sürprizleri. Haritadan rastgele seçip, sadece gördüğüm bir iki fotoğraftan etkilenerek listeme eklediğim bu iki yer, belki de Kara Orman seyahatim boyunca, bölgeyi en çok hissettiğim, en çok keyif aldığım yerlerdi. Eğer bir gün Kara Orman’ı ziyaret edecekseniz veya gelmiş ve buraları daha önce görmemişseniz, mutlaka listenize ekleyin. Benden size tavsiye.

Seyahatimizin 3., Kara Orman’daki 2. günümüzü tamamlayıp, eve dönüyoruz. Bir sonraki yolculuğumuz Kara Orman’a gelip, dolaşılması gereken şehirlerden bir tanesi, Baden-Württemberg Eyaleti’nin tarihi kaplıca şehri Baden-Baden ve çevresine olacak.


Bir Acemi Yolcu





54 views0 comments
bottom of page